Kurumsal Futbol Yönetimi
Önsöz
Spor kulübünde yönetici olarak edindiğim deneyimlerimin sonucunda derlediğim bilgilerden oluşan bu kitabın hedefi; spor Endüstrisinin çok önemli itici gücü olan futbolun kapsadığı alanları, spor kulüpleri gözü ile bilimsel veriler ışığında analiz ederek problemlerine çözüm bulmak, spor yönetiminde görev alan/alacak kişilere, futbolculara, taraftarlara, basına ve seyircilere yeni bir bilinç kazandırmak, asgari ölçekte bir kulüp idaresi için yapılması gerekenleri ortaya koymak ve insanlığın yıllardır nabzını tutan bu alanda yeniliklere ve değişimlere ışık tutmaktır.
Bu kitap, dört bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, spor endüstrisi kavramı ile, FIFA/UEFA nın futboldan beklentileri ve ulusal lisans sistemi; ikinci bölümde, sportif bir organizasyonun çağdaş normlara göre kurumsallaşmış bir anlayışla yönetilmesi için üzerinde durulması
gereken hususlar ile spor yönetimi;, üçüncü bölümde, spor kulüplerinde kurumsallaşma için önem arz eden toplam kalite yönetimi; dördüncü bölümde ise, ilk üç bölümde bahsedilen hususların kurumsal kulüp idaresine nasıl aktarılacağı anlatılmıştır.
Küreselleşmenin de etkisiyle, dünya büyük bir değişim dalgasının içinde bulunmaktadır. Bu dalga içinde bir sektör haline geldiği izlenen spor endüstrisi, 1990′lı yıllardan itibaren teknolojinin gelişmesi ile büyük bir değişimi yaşamaktadır. Ülkemiz olarak, bu değişimi yakalayabilecek dinamikleri hayata geçiremediğimizi ve dolayısıyla ekonomik pastadan
yeterince pay alamadığımızı üzülerek izliyoruz.
Küreselleşmenin yanı sıra profesyonelleşme süreci ile kapitalist düzenin değerleri spora egemen olmuş, kazanma kültürü ve başarı elde etme arzusu sportif değerlerin önüne geçmiştir. Özellikle futbol, bir oyun olmanın ötesinde, toplumsal yaşam içerisinde bir “minyatür” model olarak işlev görmekte ve onun üzerinden toplumsal yaşama birtakım rol ve değer transferleri gerçekleştirilmektedir.
Futbolun endüstriyel bir iş kolu haline gelmesi, ekonomik boyutlarının büyümesi, içinde farklı beklentilere sahip grupları ve kişileri (spor yönetimi, sporcular, teknik ekip, taraftarlar, basın ve spor kamuoyu gibi) barındırması ile dernek yapılarına sahip, birer sportif organizasyon halinde bulunan spor kulüplerinin, sahip olduğu geniş sosyo-kültürel ve ekonomik ortamın gereklerini yerine getirmek ve bu dinamikleri doğru bir şekilde yönetebilmek için, iktisadi, mali, hukuki, yönetim ve organizasyon yapıları bakımından önemli değişimleri yapmak zorunda olduğu, her ulusal ve uluslararası platformda sıkça dile
getirilmektedir.
Kulüp ve futbol yönetim kültürü gelişmiş, istikrara önem veren, çalışma sistemini belirlemiş (objektif değerlendirme ve ölçme ve değerlendirme yapabilecek kişi ve düzenlemelere sahip) ve sonuç ne olursa olsun, taviz vermeden çalışmalarını sürdüren bir anlayışın, bir organizasyonda veya bir kulüpte var olmasına çalışılması başarı için gereklidir.
Sistemini oturtamamış, “sistemin ne olduğunu sadece transfer yapmak ve sportif başarısızlıkta, teknik direktörü değiştirmek olarak anlayan’’ bir yönetim anlayışı ile sportif başarısızlıklara kol kanat gerilemez, başarısızlıkta söylem hemen teknik direktöre kayar. “ Bir zincirin gücünü en zayıf halkası belirler.’’
Spor Kulüplerinde teknik adamlar hariç, diğer aktörlerin işin içinde olmadığı bir organizasyonda, teknik adamların inisiyatif (futbolcu seçimi ve futbol yönetimi) alarak başarıyı sağlayabileceği parametreleri kontrol etmek istemesinden daha doğal ne olabilir? Çünkü teknik direktörlerin başarılı gibi göründüklerinde görevlerine devam edecekleri; başarısızlıkta ise, ilk sorumlu kişi haline geleceklerini biliyor olmaları, uzun vadeli düşünme ve bulunduğu sisteme katkı sağlama anlayışından ziyade, kısa vadeli düşünme ve kendi bireysel hedeflerine ulaşma çabasını ön plana çıkarmaktadır.
Yönetim yapılanmasını (yönetim işlevi, tarzı ve yaklaşımı) tamamlamamış bir yönetim kurulunun, öngörülen vizyona ulaşma iddiasında bulunması mantıklı olmadığı gibi, böyle bir yapılanmayı tamamlamış ama sorumluluk almadan yönetmeye çalışması da anlamlı olamaz.
Geniş sosyo-kültürel ve sportif alana sahip bir yapının, salt sportif sonuçlara indirgenerek, teknik direktörün bilgi ve becerisine terk edilmesine yönelik bir anlayış; sonuçları sadece tesadüflere bağlı olarak kaderine terk edilmiş ve bir süre sonra hem kendini hem de
taraftarını mutsuz eden ve kendisinden sonraki yönetimleri de risk altına alan, negatif bir döngünün oluşmasına neden olacaktır.
Ülkemizde, genellikle bilimsellikten uzak bu negatif döngünün kırılması için, köşe yazıları ve özel programlarla futbolun magazinsel yönüne ağırlık verilme anlayışından hızla uzaklaşılarak, futbolun gerçekten ihtiyaç duyduğu problemlere odaklanılmasını sağlayacak bir kültürün doğmasını istiyor ve konunun içinde yer alan tüm aktörlere bu kitabın bir mesaj olmasını yürekten diliyorum.